About Us

Çanakkale içinde

Çanakkale, hikâyeleri suyun altında da devam eden bir kent. Boğaz, suyun yüzeyinde yoğun bir trafiği, derinlerinde doğanın ve tarihin sessiz tanıklarını barındırıyor.

Bu sefer objektifimizi diplerinde sakladığı tarihi, ilginç ekosistemi ile Çanakkale ve Boğazı’nın gizemli dünyasına çeviriyoruz. Tarihsel dokusu, savaşları, efsaneleri ile sürekli araştırmaya değer, Karadeniz’i Ege’ye bağlayan bu önemli geçitin bizi her dalışımızda şaşırtabildiğini hemen belirtmeliyim. Uluslararası deniz trafiginin yoğunluğu ve beraberindeki tehlikelerin yanı sıra Boğaz, dip fauna ve florası ile de yeni keşifler sunmakta oldukça cömert bir yer. İndo-Pasifik veya Atlantik kökenli birçok canlı türünün uyum sağlayabildiği bölgede, türlerin çoğu büyük popülasyona ulaşmış durumda. Kum Burnu’ndan Çardak Feneri’ne kadar uzanan 94 kilometrelik alanda tarihin sessiz tanığı birçok batığı da saklıyor.

En dar ve derin noktaları
Boğaz’ın en dar noktası 1.2 kilometre ile Kilitbahir-Çanakkale arasında yer alıyor.

Daralma noktalarında güçlü akıntılar dip birikimine imkân vermediğinden derinlik oluşumu artış gösteriyor. Dumlupınar denizaltısının da bulunduğu Nara Burnu’nun kuzeyinde derinlik 102 metreyi, Çanakkale-Kilitbahir arasında ise 109 metreyi buluyor.

Çanakkale Boğazı’nın, İstanbul Boğazı gibi deniz suları altında kalmış eski akarsu vadileri olduğu biliniyor. Boğaz’ın kuzey ile Ege ağzı arasında yaklaşık 20 cm’yi bulan deniz yüzeyi farkı bulunuyor.

Boğazın akıntıları
İstanbul Boğazı’nda olduğu gibi Çanakkale Boğazı’nda da üst ve alt olmak üzere iki farklı akıntı sistemi mevcuttur. Karadeniz’den gelen ve yaklaşık binde 16-17mg/lt. tuzluluk oranına sahip olan su kütlesi, İstanbul’dan geçerek Marmara’ya girer. Akan su miktarı; güneybatı (lodos) ve kuzeydoğu (poyraz) rüzgârları, baharda karların erimesi ile ortaya çıkan su fazlası ve Karadeniz’de Akdeniz ve Ege’ye oranla daha az buharlaşma olmasının da etkisiyle farklılık gösterir. Yüzey suları Marmara Denizi’ni geçerek Çanakkale Boğazı’na yaklaşık 25-30 metre kalınlığında bir üst akıntı biçiminde ulaşır. Sonraki derinliklerde daha tuzlu Ege suları bulunur. Tuzluluk oranı binde 39 mg/lt. olan Ege suları, saniyede 0.5 metre hızla Marmara’ya geçer ve Boğaz’ın alt akıntı sistemini oluşturur.

Yaşanılası bir cennet
Boğaz’ın üst ve alt suları, oksijen ve taşıdıkları organik maddeler açısından oldukça zengindir. Besleyici elementlerin yoğunluğu bölgedeki canlı sayısının ve tür çeşitliliginin sürekli olarak artmasına olanak sağlar. Balık türlerindeki azalışa karşın anemon, midye, deniz salyangozları, deniz tekeleri ve denizhıyarlarında ciddi artış gözlenir. Kıyı habitatındaki tür çeşitliliği sualtı fotoğrafçılarına makro ve geniş açı dahil birçok çekim avantajı sunar.

Otuz metre derinlikte 1.5 mt/sn. şiddetindeki üst akıntı yerini, 0.5 mt/sn şiddetindeki alt akıntıya bırakır. Bu derinliğin altına inmeye başladığınızda gün ışığının etkisi azalır ve kapkaranlık diplere doğru süzülürsünüz. Bilinmeyene yolculuk beraberinde inanılmaz bir heyecanı ve mutluluğu getirir. Otuzbeş metreden itibaren su ortamı farklılaşır. Soğuk su tabakası beraberinde karanlık da olsa net bir görüş alanı sunar.

Beklenen karşılaşma

Dibe vardığımızda sınırlı zaman içinde tespit ve görüntüleme çalışmalarına başlarız. Bundan sonrası ise, Boğaz’ın soğuk sularını seven pek çok endemik canlı türü ile karşılaşabilmektir... Pennatulacca takımına ait yumuşak mercan türleri, Crinoid ve tunikatler bu derinlikte karşılaşmayı umduğumuz canlı türlerinden sadece birkaçı. Araştırmalarımıza Boğaz seyir trafiğinin yoğun uğultusu eşlik eder. Ekosistemi nedeniyle sürekli incelenmeye ve gözlemlenmeye değer bir konu olarak Çanakkale Boğazı, dalışlarda belli bir uzmanlık, deneyimli ekip ve uygun ekipman ister. En ufak bir sapma ya da kontrolsüz davranış, büyük riskleri de beraberinde getirebilir.

Boğazın sessiz tanıkları

Çanakkale Boğazı, büyük deniz savaşının hatırası pek çok batık gemiyi de derinlerinde barındırır. 1915 yılında dokuz dakika içinde batan Triumph adlı geminin öyküsü Kuzey Grubu Komutanı Ferit Esat Paşa’nın hatıralarında şöyle yer bulur: “Arıburnu ile Kabatepe arasında Triumph Zırhlısı’nın yana yattığını, Topçu Kumandanım Hasan Rıza Bey haber verdi. Dürbüne koştum. Zırhlının direklerini, takriben 30 derece eğilmiş bir vaziyette gördüm. Mürettebatının bir kısmı denize atlıyor, bir tarafından torpidolar, tahliye vapur ve sandalları yanaşıyordu. Öbür taraftan ne kadar nakliye ve zırhlı gemi varsa aceleyle açılıp hızlı seyirle İmroz Adası’na gidiyorlardı. Bu esnada Triumph, süratle meyillenerek yana yattı. Sonra omurgası yukarı gelmek üzere altüst oldu. Direkleri semaya müteveccihken, şimdi denizin dibine döndü. Zırhlının yanlarından sular fışkırıyor, bu nedenle de sandallar yanaşamıyorlardı. Etrafında bulunan ağlar, denize düşenleri altına almış, kurtulma ihtimalinden vazgeçmemişti. Bir anda kaplumbağa gibi kırmızı sırttan başka bir şey görünmez oldu. On dakika geçmeden, yunus balığı gibi bir takla atarak görünmez oldu. Deniz büyük köpükler içinde kaldı. Zırhlı mürettebatının ancak yarısı kurtulabildi.” Triumph Zırhlısı’nın yedi yüz tayfası vardı…

Tahsin CEYLAN

0 yorum:

Yorum Gönder

Instagram