Türkiye’nin "Zeytinyağı Sevenler Kuşağı"nı Yaratması Gerekiyor
Önemli oyuncuların yer aldığı zeytinyağı sektöründe yalnızca 7 yıl önce kurulan bir şirket ihracat şampiyonu olabilir mi? Metin Ölken, Kerim Murtezaoğlu ve Francesco Giuseppe Gasparini’nin 1999’da kurduğu Rast Gıda A.Ş. 2005’te 60 milyon dolarlık ihracat hacmine ulaşarak bunu başarmış. Türkiye’nin zeytinyağı ihracatının yüzde 25’ini gerçekleştiren şirket, doğrudan ihracat ya da aracılık yoluyla bu büyüklüğe ulaşmış.
Rast Gıda hem kendi markası "Montolivia" ile, hem de müşterilerinin markalarıyla üretim yapıyor. Türkiye genelinde her bölgede geniş ve güvenilir bir alım organizasyonuna sahip. Ayvalık’taki zeytin sıkma fabrikasında günde 120 ton zeytin işlenebiliyor, 1.500 ton zeytin depolanabiliyor. Aydın’da bulunan tesisler ise yaklaşık 4.000 ton zeytinyağı depolama kapasitesine sahip. Bu tesislerde bulunan laboratuarlarda her türlü hassas analiz de yapılıyor.
Rast Gıda’nın kuruluş tarihi 1999 ama başarı öyküsünün temeli 11 yıl öncesine dayanıyor. 1995’te "Rast Uluslararası Ticaret Ltd. Şti." adıyla, Ölken ve Murtezaoğlu’nun ortak girişimiyle kurulan şirket, Gasparini’nin yüzde 75 oranında sermaye ortaklığı ile "Rast Gıda A.Ş." olarak yeniden yapılanıyor.
Rast Gıda’nın, hızlı ve başarılı büyüme öyküsünü Metin Ölken’den dinledik.
KF: Neden kendi markanızla değil de, yabancı markalar için zeytinyağı üreterek ihracat yapıyorsunuz?
Aslında bu bir pazarlama ve reklam çalışmasının sonucu. İtalyanlar zeytinyağında kaliteyi yıllar önce isimleri ile bütünleştirdi. En iyi zeytinyağı markaları onlara ait. Bizi bir tarafa bırakın, yüzde 50’lik payıyla dünyadaki en büyük zeytinyağı üreticisi olan İspanya bile İtalya markaları kadar satış yapamıyor. İspanya bu durumu değiştirmek için uğraşsa da İtalya’ya istediği fiyattan zeytinyağı verebildiği için bunun üzerinde pek durmuyor. Bu durum belki zaman içerisinde değişebilir. Ama hemen olması imkansız. İtalya bugün İspanya’dan Yunanistan’dan, Tunus’tan, Suriye’den vb. ülkelerden zeytinyağı alıyor. Buna rağmen sektörde kendilerini öyle bir anlatmışlar ki değiştirmek hiç kolay değil. İtalya’dan alınan, ambalajlanmış yağların aslında Türkiye’den geldiğini söylüyoruz. Bugün İtalya’nın ürettiği zeytinyağı kendi tüketimine bile yetmiyor.
KF: İspanya’da geçen yıl yaşanan kuraklık Türkiye için bir avantaj oldu mu?
Geçtiğimiz yıl İspanya beklenenden az üretim yaptı. Dolayısıyla bunun da etkisiyle, spekülasyonla fiyatları çok yükselttiler. Fakat bu durum tüketimi vurdu, dünya genelinde satışlar yüzde 15 civarında azaldı. Evet, zeytinyağı iyi bir üründür, sağlıklıdır ama vazgeçilmez değildir. Bu durumdan en son rahatsız olacak ülke İtalya’ydı. Çünkü İtalyanlar çok sadık ve iyi bir zeytinyağı tüketicisidir. Ama onlar dahi gelinen noktadan rahatsız oldular. Düşünün, zeytinyağına yeni alışan ABD ve Japonya gibi ülkelerde bile fiyat faktörü ortaya çıktı. Dolayısıyla ciddi anlamda bir darbe oldu. Biz de herkes gibi bu durumu anlatmaya çalıştık. Sonuçta Türkiye şu an için küçük bir oyuncu, İspanya’nın kendi ihracatçılar birliği dahi ’Yapmayın! Zeytinyağının geleceğini riske atıyorsunuz’ dedi. Dolayısıyla kuraklık kimseye yaramadı, tüketim düşünce talep de sıfıra yaklaştı. Tabii Türkiye bu yıl çok iyi iş yapmayı planlıyor. Türkiye’nin önümüzdeki yılki mahsulü, Cumhuriyet tarihindeki en iyi mahsul olacak. Çünkü son 10 yıldır sürekli ağaç dikiliyor, üretim artıyor. Dolayısıyla kara kara düşünüyoruz. Biz bu kadar büyük bir üretime aslında henüz hazır değiliz. Sektör şu anda 350 milyon dolarlık hacimde, çok yakında 1 milyar dolara, belki de 3’e çıkacak. Elbette hepsi net döviz girdisi. Bunu milli bir ürün olarak kabul ettirmemiz için, bu işin Ankara’dan, belli bir strateji ve planlamayla yapılması gerekiyor.
KF: Herkes Türkiye’nin zeytinyağı sektöründe sahip olduğu fırsatlardan söz ediyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle Türkiye’de her bölgenin zeytin üretimine elverişli olmadığını vurgulamak gerekiyor. Ama uygun iklim koşulları var. Örneğin Gemlik’ten başlayan tüm sahil şeridi zeytin yetiştiriciliği için uygun.
Türkiye’de 70 milyon insan yaşıyor. Fakat kişi başına 1 kg. zeytinyağı bile tüketmiyoruz. İspanya’da bu oran 10 kg.’nin üzerindedir, Yunanistan’da 20’ye yakındır, İtalya 15, Suriye 7-8 kg. tüketir. Dolayısıyla Türkiye’nin öncelikle iç piyasadaki tüketimini arttırması gerekiyor. Bu da kolay değil. Bir alışkanlık, kültür meselesi... Konuya zeytinyağı fiyatları açısından yaklaşanlar var. Olabilir, etkilidir. Ama öncelikle Türk insanının zeytinyağını sevmesi, damak tadına yerleştirmesi gerek. Yeni doğan çocuklarla birlikte bu kuşağı yaratabiliriz. 25-30 yaşındaki insanlara yalnızca sağlıklı olduğu için tadı ağır gelen şeyleri sevdiremeyiz.
KF: Sektöre dönük ne tür yatırımlar yapılabilir?
Bu işin üretimine yönelik yatırım olabilir. Zeytinciliğe yönelip bu işe girebilirsiniz. Yurtdışında Türk zeytinlerini tanıtmaya yönelik bir pazarlama faaliyeti yapılabilir. Şu anda işe tekrar sıfırdan başlayıp başlamayacağımı bilmiyorum ama yaptığım işten çok memnun olduğumu söyleyebilirim. Sektörün daha da büyüyeceğine inanıyorum.
KF: Peki, bu işe yeni gireceklere önerileriniz ne olabilir?
Türkiye’de genellikle böyle yıldızı parlayan sektörler olur. Herkes birden bire o işe girer. Ahmet Efendi yaptı, bu işten para kazanıyor, gerisine kimse bakmaz. Dolayısıyla bizim sektörümüzde de benzer olaylar oluyor. Bu işe girerken öncelikle hayalci olmamak gerekiyor. Herkes şu hayali kuruyor: 1 şişe zeytinyağı markette şu kadar fiyata satılıyor. Fakat o market her gelen şişeyi rafına koymuyor! İyi bir strateji belirlemek lazım. Bana göre kimse ’Kutu kutu mal satacağım’ sevdasıyla bu işe girmemeli. Satamazsınız. Türkiye’de zeytinyağında örneğin "Komili" diye bir marka biliniyor. Herkes Komili alıyor. Küçük bir şirket Komili’ye rakip olamaz. İç piyasası zayıf bir üründen söz ediyoruz. Dolayısıyla böyle bir hedefle piyasaya girilemez. Bana göre Türkiye’de öncelikle zeytin sıkma fabrikalarına ihtiyaç olacak. Evet, fabrikalar var ama zeytinlerin çok uzun süre beklememesi gerekiyor. Türkiye’de üretim her geçen yıl artacak. Ama markalı bir ürünün iç ya da dış piyasaya pazarlaması yönünde çalışmak isteyenler için çok tavsiyede bulunamayacağım. Çünkü biz de "eşe dosta dağıtmak için" bir marka yaptık. Sonra 3-5 restoran gelip istedi. Şimdi İstanbul’daki restoranlara, otellere, belli bir miktarda markamızla ürün veriyoruz. Ama bu, ciromuz içerisinde yüzdeli rakam bile ifade etmiyor.
KF: Bu işi 20 kişiyle yapıyorum dediniz. Bu kadar az kişiyle nasıl bu kadar başarılı olabiliyorsunuz?
Bizim işimizde rakamlar büyük. Örneğin ben bir gemi yüklediğimde 4 milyon dolarlık ihracat yapabiliyorum. Benim inandığım 2 şey var; ürünü hem ilk alışta hem de satarken kazanmak. Onun ötesindeki süreçler, artılar ya da eksiler kârlılığınıza çok negatif ya da pozitif etki etmez. Alımı ve satımı tamamen ben kontrol ediyorum. Bütün fiyatları ben veriyorum ve yurtdışına fiyatlamayı da ben yapıyorum. Dolayısıyla aşağıda işi iyi bilen adamlarınız olduğu zaman çok fazla kişiye ihtiyacınız olmuyor. Örneğin rafinasyon tesisimiz yok, fason olarak yaptırıyoruz. Olsaydı en fazla 10 kişi daha istihdam ederdik.
Türkiye 2. Büyük Zeytinyağı Üreticisi Olacak
KF: Sizin öncülüğünüzde kurulan "Zeytindostu Zeytin ve Zeytinyağı Derneği" diye bir kuruluş var. Bunun kuruluş öyküsünü ve amacını anlatır mısınız?
10 ay kadar önce bir grup insan bir gazetecinin liderliğinde (Zafer ÖZER-Dünya), internette "Zeytin Dostu" diye bir site kurdu. Oraya üye olmuştum. Sitede yazışmalar o kadar hareketlendi ki üye sayısı bir anda 2.000’e ulaştı. İnternet iletişim konusunda yetmemeye başlayınca geçtiğimiz Aralık ayında “Zeytindostu Zeytin ve Zeytinyağı Derneği”ni kurduk. İnternet ortamından derneğe dönüşme konusunda belki de dünyada bir ilki gerçekleştirdik. Dernek üyeleri arasında ev kadınlarından sanayicilere kadar çok farklı insanlar var. Bu tamamen zeytin ve zeytinyağı sevenlerin daha doğrusu zeytin ağacı sevenlerin oluşturduğu bir sivil toplum örgütü. (www.zeytindostu.org)
KF: Dernek ne tür faaliyetler gerçekleştiriyor?
Çeşitli paneller, söyleşiler vb. ile sektöre destek olacak her türlü yardımı yapıyoruz. Demonstratif zeytinlikler kurarak bu konuda eğitim veren kurumlara uygulama alanları yaratmak istiyoruz, ilköğretim çocuklarına yönelik eğitim programları planlıyoruz. AB’nin sivil toplum örgütlerine çok önem verdiğini biliyoruz. Sonuçta Türkiye’de zeytin sektöründe böyle bir yapılanma geliştirdik. Sektörün gelişeceğine inanıyoruz. 3-5 yıl sonra Türkiye şu anda 5-6. sırada olduğu dünya üretiminde İspanya’dan sonra 2. büyük üretici olacak.
Metin ÖLKEN
0 yorum:
Yorum Gönder